Eskiler paraya tamah etmez, ihtiyacı kadar kazanınca dükkânını kapatır camiye gider, ibadetle, ilim öğrenmekle akşamı yapardı...
Eskiden öyle demirciler vardı ki; demir döverken ezan okunmaya başlayınca çekici kaldırmışsa, demire vurmaz, öyle bırakıp namaza koşarlardı. Ve terziler vardı... İğneyi kumaşa sokmak üzereyken ezan sesini duyunca o hâlde bırakıp, cemaate koşarlardı.
İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin hocası Hammâd bin Ebî Süleymân hazretleri ticaretle meşgul olurdu. Başörtüsü satardı. Her gün o zamanın parası ile iki habbe (kendine kâfi gelecek kadar) kazanınca, eşyasını toplar pazardan çıkardı. Büyüklerden bazısı dükkânına haftada iki gün giderdi. Bir kısmı da cumadan başka her gün gider, öğle namazında geri dönerdi. Bir kısmı nihayet ikindiye kadar alışveriş ederdi. Hepsi ihtiyacı kadar kazanınca camiye gider, ibadetle, ilim öğrenmekle akşamı yapardı...
Selef-i Sâlihîn günün başlangıcını ve sonunu ahirete ayırarak günün ortasında ticaretle uğraşırlardı. Herise (buğdaydan yapılmış bir yemek) ve kelle-paçayı sabahleyin ancak baliğ olmayan çocuklar ve İslâm diyarında yaşayan zimmîler (gayr-i müslimler) satarlardı. Çünkü baliğ Müslümanlar, o zaman hâlâ mescitlerde ibadet etmekle meşguldüler.
Selef-i Sâlihîn ezanı işitir işitmez pazar ve çarşıları çocuklar ile zimmîlere bırakıp boşaltır, camilere akın ederlerdi. Namaz vakitlerinde dükkânlarını korumak için para verip çocuklar veya zimmîleri bekçi tutarlardı ve bu ücretler de bu tür işlerde çalışanlar için maişet vesilesi olurdu.
Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri buyurdu ki, "Pazarda çok kimse vardır ki, sofîler halkasında oturanlardan daha kıymetlidir. Öyle kimse tanıyorum ki, pazarda her gün üç yüz rekat namaz kılmakta ve otuz bin tesbih okumaktadır". Hulasa, dine, ibadetine yardım niyeti ile dünyaya çalışanlara, hep böyle sevap vardır. Yalnız para kazanıp, dünya malı toplamak için çalışanlar, sevaptan mahrum kalır. Hatta bunlar, camide, namazdayken de, kalpleri dükkânın hesabındadır. Fikirleri dağınıktır.
Dünya işleri, âhiret için çalışmaya mâni olmamalıdır. Hazret-i Ömer buyurdu ki; "Ey tüccarlar! Önce âhiret rızkını kazanın! Sonra dünya rızkına çalışın!" Eskiden ticaretle meşgul olan büyüklerimiz, sabah ve akşamları âhiret için çalışır, Kur'ân-ı kerim okur, ders dinler, tövbe ve dua eder, ilim öğrenir ve gençlere öğretirlerdi.
Sabah namazı kılmadan ve kitap okuyup birkaç şey öğrenmeden işe gitmemeyi âdet edinmelidir. İhtiyacı kadar dünyalık kazanınca, ahireti kazanmakla meşgul olmalıdır. Çünkü ahiret hayatı sonsuzdur, ona ihtiyaç daha çoktur ve ahiret ticaretinde iflas etmek üzeredir.
Kaynak:turkiyegazetesi
EmoticonEmoticon